Yeni vagus siniri ve şefkat

Yeni vagus siniri ve şefkat 🌸 thanks to Min from pexels🦋

Bağ kurmak, sosyal ilişkiler kurma kapasitesi ve şefkat… hepsi yeni vagus siniri ile gelişen özellikler… sadece memelilere ait…

Evrimleşme sürecinde sürüngenden memeliye geçerken, sinir sisteminde de bir dönüşüm oldu, yeni vagus sinirinin gelişmesiyle… diğer adı ventral vagus siniri… işte bu yeni sinir yolu şefkat hislerini destekliyor

Vagus siniri, çok uzun bir sinir… Bu 10. kafa siniri ikiye ayrılıyor… bir kısmı, eski olanı miyelinsiz… diyaframın altına iniyor ve burdaki iç organları uyarıyor… yeni gelişen kısmı ise miyelinli, diyaframın üstünde kalbi, akciğerleri uyarıyor, burdan boğaz ve yüze doğru uzanıyor…

Vagus siniri ve şefkat💗

Dr. Stephen Porges’ın polivegal teorisine göre sinir sisteminin 3 hali var… 1. Sosyal sinir sistemi 2. Sempatik sinir sistemi (adrenalin salgılanıyor, kaç savaş hali) 3. Parasempatik sinir sistemi, bu en eski sinir sistemi (don hali)… Tehdit hissettiğimizde sinir sisteminin kaç savaş hali, ümitsiz olduğumuzda ise don hali devreye giriyor…

Dr. Porges’ e göre bağ kurma ve ilişkisel olma becerimiz sinir sisteminin evrimleşmesi, yani yeni vagus sinir yolunun gelişmesi ile oldu… Dr.Porges bunu sosyal sinir sistemi olarak adlandırmaktadır…

Primatlar içerisinde en yüksek sosyalleşme becerisine sahip olan insanlar… daha sonra şempanze ve goriller geliyor… sonra köpekler ve belki kediler…

Vagus siniri ve şefkat 💚

Bizler ilişkisel varlıklarız… rahat ve güvende hissettiğimizde yüz kaslarımız gevşiyor ve rahatlıyor… gözlerin etrafı rahatlıyor… sesin iniş ve çıkışları oluyor yani modumuz iyi oluyor… karşı tarafa şöyle bir mesaj veriyoruz.. ‘bana yaklaşabilirsin, benle zaman geçirmek uygun…’

Öfke ve gerginlik hissedildiğinde ise bu yeni vagus siniri kapanıyor, eski sinir yolları daha aktif oluyor… yüz gergin, ifade sert, omuzlar kalkıyor… ses daha düz… böyle biriyle iletişime girmek de zorlaşıyor…

Hayatta kalabilmek için sosyal sinir sisteminin aktif olabilmesi çok önemli… çünkü güvende hissetmek istiyoruz… bunun için birbirimizle dayanışma halindeyiz… insan evladı 15-16 yaşına kadar kendine bakamıyor, işte bu yüzden bu bağlara ihtiyacımız var… yeni vagus sinir yolu hayatta kalabilmek için yaratılmış… kaç savaş ya da don hali de yine hayatta kalabilmek için var…

Bağ kurmak ve vagus siniri🍀

Ne zaman ki iyi ve güvende hissediyoruz, o zaman sosyal sinir sistemi devreye giriyor ve doğal olarak şefkat hissediyoruz… doğal bir şekilde ilişki, bağ kurabilme becerisi ortaya çıkıyor… arkadaşca olabilme kapasitesi gelişiyor… o haldeyken birinin yardıma ihtiyacı olduğunu farkettiğinde, durup yardım ediyorsun…

Bir dış ortam var, bir de iç ortam… dış ortam, dışarda olan şeylerle ilgili… iç ortam ise bedenin içindeki ortam, senin yaşam deneyimin, huyların, travmaların, hepsinin bileşimi… ve bu dış ortamla iç ortam buluşuyor ve bir his yaratıyor… hoş, nahoş ya da nötr… Yani an ve an bedenin içi, dış dünya ile karşılaşınca, bu tepkiler oluşuyor…

Dış ortam güvenli olduğunda, doğal olarak güvenli sinir sistemine geçiş olmalı… ya da dışarda tehlike varsa kendiliğinden kaç savaşa bir geçiş olmalı, yani duruma uygun bir tepki…

Ancak, bazen dış dünya güvenli olmasına rağmen, hala iç dünyada tehdit, stres hissediliyor ve kişi kendini güvende hissedemiyor… yeni vagus siniri aktive olmayıp, eski sinir sistemleri devreye giriyor… o zaman korunma ihtiyacı başlıyor, kaç savaş ya da don hali devreye giriyor… çünkü yaşam deneyimleri bizi bu hale getiriyor… onlarca yıl tabaka tabaka birikmiş yaşam deneyimleri… bedenin içi tüm o ömrümüz boyunca oluşmuş ve gelişmiş şartlanmaların, yaşanmış deneyimlerin, travmaların toplamı… herşey iyi bile olsa, içerde hala bir bozukluk var hissi oluyor…

Meditasyonun sinir sistemine etkisi 💫 Thanks to Natalie from pexels🌸

İşte bu durumlarda meditasyon pratikleri oldukça faydalı…

Meditasyon ile zihin bedenimizin yeniden ayarını düzenliyoruz… Meditasyon pratikleri ile sinir sisteminin değiştiği artık kanıtlanmış durumda… bu pratiklerle dokularımız değişiyor… defans halinde olma durumu geri plana gitmeye, sinir sistemi dengelenmeye başlıyor… sinir sistemindeki huylar yavaş yavaş şifalanmaya başlıyor…🍀

Sinir sisteminin dengede olması demek; herşey iyi olduğunda ben de iyi hissedebileyim, doğal olarak şefkat olsun, sahte şefkat değil… gerçek bir tehdit olduğunda da, onu doğru zamanda algılayıp, doğru zamanda doğru tepkiyi verebilmek demek…

İnsanlar kendi içlerinde rahat hissettiklerinde, şefkat hisleri oluşmaya başlıyor… 🍀💚

(David Cornwell mindfullness eğitim notlarımın derlemesidir…)

Gölgelerini keşfet 🦋

Gölgeleri keşfetmek 💫 Thanks to Nadi from pexels🌸

Karşı tarafta neyi eleştiriyorsun ya da yargılıyorsun? Kıskanç, cimri, rekabetçi olmasını mı?… ya da kaba, küstah, kindar olmasını mı vs… Belki bu kelimeleri duymak bile hoşuna gitmedi… Kötü haber diğer insanlarda yargıladığın bu özellikler, muhtemelen senin gölge tarafların…

Gölgeler, bilinçaltında ya da bilinçdışında var olan henüz farkında olmadığımız ya da bastırdığımız enerjilerdir… Korkular, zaaflar, içgüdüler, travmalar, hayal kırıklıkları, kararsızlığımız nedeniyle gerçekleşmeyen hayaller ve de potansiyeller gölgeleri oluşturuyor…

Büyürken kabul görmediğini farkettiğimiz özelliklerimizi ya da duygularımızı da bastırarak bilinçaltına itiyoruz… örneğin öfke… öfkeli biri gördüğümüzde yargılamamız bu yüzdendir…

İnsan kendini ancak bir başkasında tanıyor… Biz içeriden dışarıyı görmüyoruz… aslında biz, içeriden içeriyi görüyoruz… yani biz o körlük geliştirdiğimiz taraflarımızı, gölgelerimizi dışarıya yansıtıyoruz… En çok da en yakınımızdakilere… aile, eş, çocuk, arkadaş vs… Karşıdaki kişi bize aynalık yapmış oluyor… Bu sebeple aynı insanı bazıları seviyor bazıları sevmiyor çünkü herkes kendi yansımasını görüyor karşı tarafta…

İnsanın kendini her yönüyle tanıması, gölgelerini farkedip, kabul etmesi gerçekten çok önemli, bütün bir insan olabilmesi için…

Bunun için kendinize zaman ayırın… Meditasyon ve yoga ile bu bastırılmış hisler ya da travmaların izleri yüzeye çıkabilir.. bazen ‘ben çok tatlı biriyim’ diyen bir insan, meditasyon sonrası yoğun bir öfke duygusunun ortaya çıktığını farkedebilir… işte yavaş yavaş bilinçaltına doğru yaptığımız kazılarda bu bastırdığımız duygular bilinç seviyesine çıktıkça, biz bunları görüp tanıyıp kabul ettikçe, enerjisel çözülmeler de meydana gelecektir…

Gölge taraflarını keşfetmek için kendine şu soruları sorabilirsin…

1.Diğer insanlarda en çok neyi ya da neleri eleştiriyorum? Mutlaka ailenden, yetiştiğin ortamda sana yakın olan insanlardan başla… Farkedeceksin ki o hoşlanmadığın, sevmediğin özelliklerin çoğu sende de var… çünkü bir çocuk modelleme yoluyla öğreniyor, ve yaşamında gördüğü bu ilk örnekler zihninin derinliklerine yerleşiyor…

2. Ne tür durumlara, davranışlara abartılı ve duygusal tepkiler veriyorsun? Basit birşey olduğunda bazen küsüp gitmek de olabilir… hangi durumlarda duygularında bir dalgalanma oluyor? Seni tetikleyen ne? Bu da yine o gölge enerjileri tanımak için bir fırsat…

Bu çalışmayı da mümkünse bir meditasyon sonrası yazarak yapmak daha faydalı olacaktır… gelen hiçbir şeye engel olmadan yazın… çünkü insan egosu kendine “kötü” diye nitelendirdiğimiz hiçbir sıfatı kondurmak istemeyecektir… “yok canım, ben de hiç öyle bir taraf yok…” vs, karşı tarafı suçlamak her zaman daha yaygın ve kolay olandır…

Gölgelerini farketmediğinde ya da kabul etmediğinde gizli bir güç gibi senin hayatını yönetmeye ve sana o beğenmediğin tarafları dışardaki insanlarda yansıtmaya devam edecektir…

Özgür ve hafif hisssetmeye, kendinle ve çevrenle barışık olmaya giden yol gölgelerini tanımaktan ve kabul etmekten geçiyor… o zaman yargılayacak ve suçlayacak birileri de kalmıyor…

Kendine yolculuk, uzun soluklu, cesaret isteyen en anlamlı yolculuktur… Bu sadece kişinin kendisine değil, insanlığa da yapılmış büyük bir katkıdır…

‘’Herkes bir gölgeye sahiptir, bu gölge insanın bilinçli yaşamında ne kadar az yer alıyorsa o kadar kara ve yoğun olur. İnsan kendi gölgesiyle yüzleşip hesaplaşmayı öğrenirse dünya için gerçek bir şey yapmış olur, günümüzün devasa, çözülmemiş toplumsal sorunlarının hiç olmazsa küçücük bir parçasını sırtlanmış olur.’’

Carl Jung

Kalbe iyi gelen şeyler yapmalı…

Bugün covidden hasta vaziyette yatarken, eski hastalarımdan gelen güzel mesajlar beni çok duygulandırdı ve mutlu oldum… kalbimdeki yumuşamayı ve şefkat hislerini farkettim… odağım bir anda hastalık psikolojisinden çıktı… güzel işler yapmışım, genç yüreklere dokunabilmişim, kalpten bağlar kurabilmişim, izler bırakabilmişim, ne mutlu diye düşünmeye başladım… gözlerimden yaşlar aktı… evet duygusalım… iyi ki duygusalım ve duygularıma izin verebiliyorum, bu muhteşem bir özgürlük alanı…

İçimdeki ritm

İçimdeki ritm, Photo by Ugur Tandogan from Pexels

Arkadaşımla sabah sadhanası (ruhsal pratik) yapıyorduk bir süredir… sabah altı otuzda zoomda buluşup sessiz oturuş, ardına 10-15 dakika sabah sayfaları çalışması… sonrasında bu pratiğin önüne kirtan kriya ekledik, dolayısıyla 6:20 ye çektik başlama saatini…

Bir süre devam ettim… arkadaşımı görmek çok güzel ancak günlerin de kısaldığı şu kış aylarında, akşam çocuklardan dolayı da geç yattığım için, alarmı kurup uyumanın beni strese soktuğunu ve gün içerisinde çok uykusuzluk çektiğimi farkettim… kendimi zorladığımı, sanki bu işin arkadaşıma söz vermişim, devam etmezsem ayıp olur meselesine döndüğünü farkettiğimde, dur dedim… biz bunları kendimizle bağ kurmak için yapıyoruz… birbirimiz için değil…

ve benim kendi içimdeki ritm, zaman ve kişilerden bağımsız, özgünce akmak istiyor…. farkediyorum yavaş yavaş dirence girdiğimi ve dirençte ola ola bir eyleme devam etmenin hayır getirmediğini defalarca deneyimledim… tamam, ben kendimi seçiyorum… kendi içsel otoritemi hatırladım.. arkadaşıma bir mesaj atıp durumu dile getirdim… bunda gücenecek bir şey yok…

Şu aralar zaten o eğitim, bu workshop, oraya git, buna katıl, yok o seminer, o kadar çok etkinliğe katıldım ki… içimdeki çocuk içerden bağırdı… duydum sesini, ‘yeter artık bi durrrr, istemiyorum hiçbirşey yapmak..’ ve isyanında o kadar haklıydı ki; benim çocuğum aynen şöyle hissediyordu… annesi tarafından elinden çekiştirilip hem yüzme, hem tenis, hem voleybol, hem gitar hem resim kursuna zorla götürülen çocuklar gibi…

Hep yap yap olmuyor… yapmanın etmenin ötesinde hissetmek, hissedebilmek daha önemli… biraz da durup öğrendiklerinin içerde demlenmesine, mayalanmasına izin verebilmek… hep ilerlemek fazla geliyor…işte artık o fazla geldiğini hissettiğim an duruyorum…

İçimdeki doğal ritmle akmayı seçtim… soruyorum kendime ne istiyorum diye… önce yazmak istiyorsam yazıyorum, bir şey yapmamaksa o da tamam, çok güzel… demek ki ruhumun ihtiyacı o… kalbimin rehberliğinde yaşayabilmek her daim niyetim

Yeni vagus siniri ve şefkat

Yeni vagus siniri ve şefkat 🌸 thanks to Min from pexels🦋

Bağ kurmak, sosyal ilişkiler kurma kapasitesi ve şefkat… hepsi yeni vagus siniri ile gelişen özellikler… sadece memelilere ait…

Evrimleşme sürecinde sürüngenden memeliye geçerken, sinir sisteminde de bir dönüşüm oldu, yeni vagus sinirinin gelişmesiyle… diğer adı ventral vagus siniri… işte bu yeni sinir yolu şefkat hislerini destekliyor

Vagus siniri, çok uzun bir sinir… Bu 10. kafa siniri ikiye ayrılıyor… bir kısmı, eski olanı miyelinsiz… diyaframın altına iniyor ve burdaki iç organları uyarıyor… yeni gelişen kısmı ise miyelinli, diyaframın üstünde kalbi, akciğerleri uyarıyor, burdan boğaz ve yüze doğru uzanıyor…

Vagus siniri ve şefkat💗

Dr. Stephen Porges’ın polivegal teorisine göre sinir sisteminin 3 hali var… 1. Sosyal sinir sistemi 2. Sempatik sinir sistemi (adrenalin salgılanıyor, kaç savaş hali) 3. Parasempatik sinir sistemi, bu en eski sinir sistemi (don hali)… Tehdit hissettiğimizde sinir sisteminin kaç savaş hali, ümitsiz olduğumuzda ise don hali devreye giriyor…

Dr. Porges’ e göre bağ kurma ve ilişkisel olma becerimiz sinir sisteminin evrimleşmesi, yani yeni vagus sinir yolunun gelişmesi ile oldu… Dr.Porges bunu sosyal sinir sistemi olarak adlandırmaktadır…

Primatlar içerisinde en yüksek sosyalleşme becerisine sahip olan insanlar… daha sonra şempanze ve goriller geliyor… sonra köpekler ve belki kediler…

Vagus siniri ve şefkat 💚

Bizler ilişkisel varlıklarız… rahat ve güvende hissettiğimizde yüz kaslarımız gevşiyor ve rahatlıyor… gözlerin etrafı rahatlıyor… sesin iniş ve çıkışları oluyor yani modumuz iyi oluyor… karşı tarafa şöyle bir mesaj veriyoruz.. ‘bana yaklaşabilirsin, benle zaman geçirmek uygun…’

Öfke ve gerginlik hissedildiğinde ise bu yeni vagus siniri kapanıyor, eski sinir yolları daha aktif oluyor… yüz gergin, ifade sert, omuzlar kalkıyor… ses daha düz… böyle biriyle iletişime girmek de zorlaşıyor…

Hayatta kalabilmek için sosyal sinir sisteminin aktif olabilmesi çok önemli… çünkü güvende hissetmek istiyoruz… bunun için birbirimizle dayanışma halindeyiz… insan evladı 15-16 yaşına kadar kendine bakamıyor, işte bu yüzden bu bağlara ihtiyacımız var… yeni vagus sinir yolu hayatta kalabilmek için yaratılmış… kaç savaş ya da don hali de yine hayatta kalabilmek için var…

Bağ kurmak ve vagus siniri🍀

Ne zaman ki iyi ve güvende hissediyoruz, o zaman sosyal sinir sistemi devreye giriyor ve doğal olarak şefkat hissediyoruz… doğal bir şekilde ilişki, bağ kurabilme becerisi ortaya çıkıyor… arkadaşca olabilme kapasitesi gelişiyor… o haldeyken birinin yardıma ihtiyacı olduğunu farkettiğinde, durup yardım ediyorsun…

Bir dış ortam var, bir de iç ortam… dış ortam, dışarda olan şeylerle ilgili… iç ortam ise bedenin içindeki ortam, senin yaşam deneyimin, huyların, travmaların, hepsinin bileşimi… ve bu dış ortamla iç ortam buluşuyor ve bir his yaratıyor… hoş, nahoş ya da nötr… Yani an ve an bedenin içi, dış dünya ile karşılaşınca, bu tepkiler oluşuyor…

Dış ortam güvenli olduğunda, doğal olarak güvenli sinir sistemine geçiş olmalı… ya da dışarda tehlike varsa kendiliğinden kaç savaşa bir geçiş olmalı, yani duruma uygun bir tepki…

Ancak, bazen dış dünya güvenli olmasına rağmen, hala iç dünyada tehdit, stres hissediliyor ve kişi kendini güvende hissedemiyor… yeni vagus siniri aktive olmayıp, eski sinir sistemleri devreye giriyor… o zaman korunma ihtiyacı başlıyor, kaç savaş ya da don hali devreye giriyor… çünkü yaşam deneyimleri bizi bu hale getiriyor… onlarca yıl tabaka tabaka birikmiş yaşam deneyimleri… bedenin içi tüm o ömrümüz boyunca oluşmuş ve gelişmiş şartlanmaların, yaşanmış deneyimlerin, travmaların toplamı… herşey iyi bile olsa, içerde hala bir bozukluk var hissi oluyor…

Meditasyonun sinir sistemine etkisi 💫 Thanks to Natalie from pexels🌸

İşte bu durumlarda meditasyon pratikleri oldukça faydalı…

Meditasyon ile zihin bedenimizin yeniden ayarını düzenliyoruz… Meditasyon pratikleri ile sinir sisteminin değiştiği artık kanıtlanmış durumda… bu pratiklerle dokularımız değişiyor… defans halinde olma durumu geri plana gitmeye, sinir sistemi dengelenmeye başlıyor… sinir sistemindeki huylar yavaş yavaş şifalanmaya başlıyor…🍀

Sinir sisteminin dengede olması demek; herşey iyi olduğunda ben de iyi hissedebileyim, doğal olarak şefkat olsun, sahte şefkat değil… gerçek bir tehdit olduğunda da, onu doğru zamanda algılayıp, doğru zamanda doğru tepkiyi verebilmek demek…

İnsanlar kendi içlerinde rahat hissettiklerinde, şefkat hisleri oluşmaya başlıyor… 🍀💚

(David Cornwell mindfullness eğitim notlarımın derlemesidir…)

Beni yogamantrahealing instagram ve andayasam youtube hesaplarımdan da takip edebilirsiniz… Mavi yazıya tıklayarak ilgili siteye ulaşabilirsiniz..🙏🧚‍♀️

Bakış açısı üstadlığı

Hayat inişlerle ve çıkışlarla doludur… Olumsuz diye adlandırdığımız olaylara büyüme, gelişim fırsatı olarak bakabilmek.. ‘burda öğrenmem gereken ne var?’ bakış açısında olabilmek… her ne olursa olsun odağı olumluda tutabilmek büyük bir üstadlık ister… yaşanan herşeyin bir amaca hizmet ettiğini hatırlamak…


Beni yogamantrahealing instagram ve andayasam youtube hesaplarımdan da takip edebilirsiniz… Mavi yazıya tıklayarak ilgili siteye ulaşabilirsiniz..🙏🧚‍♀️

İçimdeki kız çocuğunun çağrısı

İçimdeki çocuk 💗

Seslensem duyar mısın beni?… hu hu ben burdayım… senin içindeki o küçük kız çocuğuyum… Beni görmeni, farketmeni, benimle ilgilenmeni, bana zaman ayırmanı o kadar çok istiyorum ki…

Sana ‘o kıyafeti al’ diyen benim… ‘biraz gezelim, yeni yerler görelim’ diyen benim… o canı çikolata çeken benim… aslında başkalarından beklediğin o ilgiyi, sevgiyi, şefkati, senden bekleyen benim… o yargısızlığı, kabulü, onayı, takdiri senden bekleyen benim… Kim miyim ben? Ben senin içindeki o küçük kız çocuğuyum…

Bazen kopuk hissettiğinde bil ki sana küsmüş olabilirim… sadece incindiğini ya da tetiklendiğini hissettiğinde benimle temasa geçersen, o zaman kendimi sana farkettirebilmek için bu durumları daha çok yaratabilirim…

Onun yerine her sabah uyandığında bana günaydın demeye ne dersin?.. beni gözünde canlandırabilirsin ya da bir fotoğrafımı sık görebileceğin bir yere koyabilirsin ve her gördüğünde bana gülümseyip, kalbinden sevgi akıtabilirsin… bana sarıldığını hayal edebilirsin ya da benimle konuşabilirsin tatlı tatlı… Sorular sor bana, ‘ne istiyorsun?’ diye sor… sen her konuştuğunda seni duyacağım, sen de beni duymaya aç kendini…tut elimden… bu hayat yolunda nereye gidersen beni de götür yanında…

Kim miyim ben?… ben senin içindeki o küçük kız çocuğuyum… ben senin neşenim, coşkunum, heyecan duyan tarafınım… ben o zamansız alanda var olanım… ben seni çok seviyorum, sen de sev beni, gör beni, duy beni…


Beni yogamantrahealing instagram ve andayasam youtube hesaplarımdan da takip edebilirsiniz… Mavi yazıya tıklayarak ilgili siteye ulaşabilirsiniz..🙏🧚‍♀️

Kalbin frekansı

Kalbin frekansı 💓 Photo by Hernan Pauccara from Pexels

Ne yaptığımızdan çok daha önemli bir şey var… ne hissediyoruz?.. inançlarımız neler??.. Kalpten inandığımız ne?.. bizden nasıl bir enerji alanı yayılıyor?.. titreşimimiz nasıl?.. çünkü yaratımda esas etkili olan kalp… kalbin frekansı..

Şu ara üstünde çalıştığım, odaklandığım konu kalp… 20 gündür kundalini yoganın kendine sevgi besleme meditasyonunu uyguluyorum yoga grubumla birlikte… ve ne güzel denk geldi… dün sevgili Esra ve Aykut Oğut’un düzenlediği 21 günlük torpilli eller cebe kampanyasında Burcu Dülgeroğlu’ nun anlattığı konu kalp frekansının gücüydü… harika bilgiler paylaştı… Bu bilgilerden bazıları:

💓Heart Math Enstitüsü 1991 yılından beri kalple ilgili araştırmalar yapıyor… 1993 yılında yaptıkları bir araştırmaya göre kalbimiz yaklaşık 2.5 metrelik bir enerji alanı yayıyor etrafımıza…

💓yine bu çalışmalarda, beyinde hangi kimyasalların salınacağının bilgisinin kalpten gittiği bulunmuş… yani kaptan beyin değil, kalp…

💓kalbin yaydığı elektromanyetik alan sadece duygularımızla değil, aynı zamanda inançlarımız, kim olduğumuzla ilgili aldığımız kararlarımızla oluşuyor… derinden inandığımız, hayatımıza yön veren bu düşünceler alanımızı etkiliyor…

💓bu elektromanyetik alan öyle güçlüymüş ki dünyanın ya da evrenin herhangi bir yerinden hissedilebiliyormuş ( sanırım telepati bu şekilde gerçekleşiyor…)

💓kalbimizin manyetik alanı beynimizin manyetik alanından 5000 kat daha güçlü… ve kalp atışımızın elektriksel yoğunluğu beynimizin elektriksel yoğunluğundan 60 kat fazla… o yüzden kalbimizle beynimize göre çok çok daha büyük bir enerji alanı yayıyoruz…

İşte bu yüzden kalpten istemek, bir şeyin olacağına kalpten inanmak yaratımda çok etkili, yaydığı enerji açısından…

Programda şunu sordum ‘peki kalpten inanmayı nasıl sağlayacağız?’.. Evet bir şeyi istiyoruz, niyetimiz var, belki vizyonlama yapıyoruz, belki olumlamalar… bunlar daha çok beyin seviyesinde… peki kalbe nasıl inecek?… duygular, hisler işin içine girince kalp devreye giriyor… kalbin dili duygular, enerji… ve inançlarımız… bir de sevgili Burcu Dülgeroğlu çok tatlı bir şey söyledi: kalp konuşması… kalbimizle tatlı tatlı konuşabiliriz dedi.. evet ego konuşmasını biliyordum ama kalp konuşmasını ilk defa duydum… çok güzel… kalbimizle konuşarak onu o istediğimiz şeyi hak ettiğimize inandırabiliriz… ben de vizyonlamalar, şükür egzersizleri, mışlı şükürler yapan biri olarak kendimde farkettiğim, o umutsuzluk ve inançsızlık alanına düşmem zaman zaman… benim egocan çaktırmadan usul usul bi bakıyorum beni eksi alana geçirivermiş… bu arada ego genel olarak toplumda kullanılan kibir ya da bencillik anlamında değil… ego, inanç kodlarımızı, küçükken aldığımız kararları koruyan bir mekanizma, bir bodyguard gibi… (daha detaylı bilgi için Aykut Oğut’un Evrenden Torpilim Var’ adlı kitabı mutlaka okumanızı öneririm…) İşte bu yüzden kalp konuşmalarına bugünden itibaren başlamaya karar verdim..

İstediğimiz şeye ait olmamızı sağlayan bir başka çalışma ise şöyle: o istediğiniz şey olsaydı nasıl bir hal, duruş içerisinde olurdunuz? nasıl biri olurdunuz?.. yürüyüşünüz?.. saçlarınız?.. kıyafetleriniz?.. insanlarla iletişiminiz, ilişkileriniz nasıl olurdu?.. nasıl göz teması kurardınız?.. kendinizle diyaloğunuz nasıl olurdu?.. bu çalışma ile o arzu ettiğiniz şey henüz daha olmadan, kendinizi titreşimsel olarak, olmuş halinize dönüştürmeye başlıyorsunuz… bu çalışma kalp frekansınızı çok daha güçlü bir titreşim alanına geçiriyor…

Biz kalpten neye inanıyorsak, fiziksel gerçeklikte de onu yaratıyoruz…


Sizler de bu güzel kampanyaya katılabilirsiniz, tam bir kazan kazan felsefesiyle yapılmış bir kampanya… 21 gün boyunca sertifika mezunu yaşam koçları konuşmalar yapıyor akşam dokuzda, dilerseniz belirtilen derneklere gönlünüzden geçen bir miktarda bağış yaparak katkıda bulunabilirsiniz… Bağış yapmak kalbe iyi geliyor… çok güzel bir his… dün ahbap derneğine bağış yaptım ben… ve resmen titreşimim değişti, frekansım yükseldi… çook iyi geldi bana… siz bağış yapınca, evrene verdiğiniz mesaj da şu oluyor… ‘bende var’, var var dedikçe de zaten dahasına açılıyoruz…

Tüm bu etkinlikler, çalışmalar bana kendimi çoook zengin hissettiriyor… Aydınlanma yoluna katkı sağlayan tüm bu güzel yüreklerin varlığına kalpten şükrediyorum💓💓💓

Şükür grubunun gücü💫

Eylül ayında çok güzel bir gelişme yaşadım. Esra ve Aykut Oğut’ un yaklaşık 2 yıl süren koçluk eğitiminden yeni mezun olmuş sevgili Hülya Erdem @herdemfarkındalık ‘tan 21 günlük hediye workshop kazandım. Hülya Erdem oldukça cömert, verme alanında olan, donanımlı, harika yaratımlar yapabilen, güzel bir insan… Bu 21 gün boyunca bazı canlı yayınlar oldu ve facebookta kapalı bir grupta yazılı olarak ya da video şeklinde en az 3 dakikalık şükürlerimizi paylaştık. Bugün 21. gün ve ben bu çalışmanın bana kattıklarını paylaşmak istiyorum..

  1. Hergün bir grupla birlikte şükretmek, tek başına şükretmekten çok çok daha etkili… süper bir hatırlatıcı… ilham olduk, ilham aldık… enerji frekansımı oldukça yükseltti… grupta şükürlerini paylaşan insanlar da genel olarak gayet farkındalığı ve bilinci yüksek kişilerdi… o yüzden onların şükürlerinden de çok şeyler öğrendim, a evet ben de buna şükredeyim artık dediğim çok şey oldu… içtiğim çaya bile şükretmeye başladım, içimi ısıttığı için…
  2. hiç tanımıyorum dediğin insanlar arasında şükürlerini paylaşmak, görünür olmak da özgüven ve cesareti harika bir şekilde güçlendiriyor… tanımıyorum diyorsun ama her gün görünce, dinleyince, okuyunca tanış hale geliyorsun, belki yıllardır tanıyorum dediklerinden bile daha fazla… kendini görerek o videoları çekmenin özsevgiyi artırıcı etkisi de çok…
  3. Şu ucundan kıyısından duyduklarımdan bile, birinden birşeyler aldığım zaman borçlu hissedenlerden olduğumu farkettim, oysa aldığımız zaman birinin o verme alanına da hizmet ettiğimizi öğrendim…
  4. Niyet etmenin gücünü daha derinden idrak ettim. Bu öyle kuru kuru bir niyet değil hissederek niyet etmek… Ben sabahları meditasyon sonrası niyetlerimi yapardım normalde ama çok genel bir niyetti benimkisi… mesela ‘günümün güzel ve keyifli geçmesine niyet ediyorum… ya da andaki güzellikleri ve komiklikleri farketmeye niyet ediyorum…’ evet bunlar da harika niyetler ama Hülya’ dan daha detaylı niyet etmeyi öğrendim. O gün ne olmasını istiyorsak detaylandırarak, hissederek kalpten niyet etmek… önce bunu sabahları yapıyorduk… sonra akşam tam yatmadan önce o uykuyla uyanıklık arasında, o özel frekansta bunu yapmamızı önerdi… gerçekten çok etkili…
  5. Bu süreçte, ben ne istiyorum bu konularda netleştim… önceliklerimi daha net belirledim… niyetlerimden biri verme alanında olan cömert hoca ya da hocalardan, bilge hocalardan online kundalini yoga eğitmenliği eğitimi almaktı… ve aynen niyet ettiğim gibi tam içime sinen bir eğitim buldum ve grupta olmanın etkisi bu konudaki heyecanımı ve kararlılığımı çok artırdı ve 3 gün içinde kaydımı yaptırdım.
  6. yine işle ilgili yaklaşık 3 yıldır beklediğim bir kadro meselem vardı… ve bu konuda herhangi bir niyetimin olmadığını farkettim, hatta umutsuz bir alanda olduğumu… ve güçlü bir şekilde niyet etmemden iki gün sonra göz kırpışı geldi ve ondan iki hafta sonra yani dün de kadrom ilan edildi… bu benim için bayağı büyük bir gelişme, binlerce kez şükürler olsun…
  7. bir buçuk ay ara verdiğim yoga derslerimi yeniden çok daha yeni fikirlerle, coşkuyla, heyecanla aktive ettim ve yoganın şifasını paylaşmaya başladım…
  8. ve Hülya’ dan kutlama enerjisinin önemini çok çok iyi öğrendim ve bu enerjiyi hayatıma dahil etme kararı aldım… kutlama enerjisinin getirdiği neşe, coşku, yüksek frekanslar… ve bu frekanslardayken yaratım yapmak çok daha kolay ve hızlı…
  9. egomun o kulağıma fısıldadıklarını çok daha net duymaya ve ayırd etmeye başladım… ona gülümsüyorum, bak şu afacana yine iş başında diyerek… egocana gülümseyebildiğim için şükürler olsun

Şükretmek, odağı pozitifte tutmak ve anda olmanın en güzel araçlarından biri ve insana yaşama sevinci veriyor… niyet etmek de, ne kadar güçlü yaratıcılar olduğumuzu, gücümüzü hatırlatıyor… hayatımızın senaristi biziz, ama asıl yaratımı sağlayan enerji, o hisler… o yüzden nerden yayın yaptığımız en en önemlisi…

Bu yazıyla birlikte Hülya Erdem’ e tekrar teşekkürlerimi sunuyorum… 29 Ekim’de de @herdemfarkındalık ın 6 haftalık bolluk bereket workshopu var, kaydımı yaptırdım bile… 6 haftalık bu yolculukta neler öğreneceğim, farkedeceğim şimdiden heyecan duyuyorum.. ama şuna inancım çok… 2022’ye harika bir şekilde gireceğim…💫

Ankara’ nın incisi Eymir💦

Eymir Gölü, Ankara 💗

Ankara’nın incisi Eymir’e her geldiğimde kalbim bu kadar genişlediği için şükürler olsun🧚‍♀️ Tüm hücrelerimde hissettiğim huzur ve hafiflik hissi için şükürler olsun🧚‍♀️

Karabatakları izlemenin, su kenarında oturmanın keyfi için şükürler olsun🧚‍♀️ Karabatakların göl tavuğu olduğunu öğrendim bu arada, burda sohbet eden iki gence kulak misafiri olunca😉

Karabataklar, Eymir Gölü 💫💗

Kuşların cıvıltılarına, ördeklerin, kazların, karabatakların seslerine, bu sesleri duyan farkeden kulaklarıma çokça şükrediyorum🧚‍♀️Serçelerin şirinliğine şükürler olsun😍

Göle doğru sarkan söğüt ağacının dallarının zarifçe salınmasına şükürler olsun🧚‍♀️

Eymir’ in bu sakinliğine, dinginliğine, yemyeşil oluşuna, ulu ağaçlara, burdayken tatildeymişim gibi hissettiğim için şükürler olsun🧚‍♀️

Burda keyifli insan manzaraları çok… genel enerji frekansı yüksek olduğu için şükürler olsun🧚‍♀️ Bisiklete binenler; ailecek, müzik dinleyerek binenler; yürüyüş yapanlar, balık tutanlar, piknik yapanlar, kafelerde keyifle oturup sohbet edenler, gölü seyre dalanlar…😊

Suyun yüzeyinde oluşan dalgalara, güneşin suyun yüzeyindeki yansımalarına, oluşan parıltılara şükürler olsun🧚‍♀️

Doğada olmanın verdiği huzur, yuvada olma ve ait olma hisleri için binlerce kez şükürler olsun🙏🙏🙏💚

%d blogcu bunu beğendi: