
Bir arkadaşımla sohbet ederken, konu şu noktaya geldi.. “bütün insan olmak mı, yoksa iyi insan olmak mı”… arkadaşım da bana “bir insan hem iyi insan olup, hem de bütün insan olamaz mı” diye güzel bir soru sordu..
-her insanın içinde iyi de var.. kötü de var.. aslında kötü dediğimiz ne? Belki buraları açmak lazım.. o gölge duygular.. öfke, kıskançlık, haset, utanç, korku, şiddet vs.. belki de toplumlardaki ya da içimizdeki savaşlar o bastırılan şiddet duygusundan gelmekteydi…
Jung da dememiş miydi, mutluluğa giden yol bütün insan olmaktan geçiyor diye.. o içimizdeki gölge tarafları da görüp kabul edebilmek..
-kendimden örnek vermek istiyorum…benim en gölge duygum öfke idi.. içimde çok öfke vardı çocukluktan gelme… çabuk sinirleniyordum.. ama öfkemi de kabul edemiyordum.. öfkelendiğim için kendime daha çok kızıyordum.. kendi öfkemi kabul etmediğim gibi sinirli insanları da hiç sevmiyordum, onlar hakkında olumsuz düşünüyordum.. aslında öfke de ikincil duygu derler, ne oldu da sen öfkeleniyorsun.. haksızlık, anlaşılmadığını düşünmek.. yanlış anlaşılmak.. sınırlarının ihlal edilmesi.. kökeninde bunlar yatıyor çoğu zaman.. ve öfkeli biri benim gözümde kötü biri idi çok eskiden.. e bende de bu duygular vardı.. sonra 20 li yaşlarda bu reiki, meditasyon (çember) çalışmaları, sol el yazı çalışmaları ile farkındalıklarım artmaya başlamıştı.. ve bizim çember çalışmalarında herkes kendini maskesiz bir şekilde açıkça ifade ediyordu.. 3 yıl boyunca her hafta birlikte çalıştık ama grupta asıl çözülme bir kadının grup içerisinde şu itirafı ile başladı ‘ben çok kıskancım’ demesi ile… aile içinde bazı şeyleri niye yaptığını dürüst bir şekilde ifade etti.. ve sonra grup çorap söküğü gibi çözülmeye başladı.. aslında birine itiraf ettiğinde de kabul başlıyor, çözülme başlıyor.. herkes gölge duygularını söylemeye başladı, ben de dahil… ve grup olarak daha bir kaynaştık.. gerçek yakın ilişkiler kurduk… kendime geri döneyim.. bu tarz çalışmalar yaptıkça ben de kendimi zamanla kabul etmeye başladım.. kendime anlayış geliştirdikçe, sinirlenen birileri artık beni rahatsız etmiyordu, ya da öfkelenen.. evet belki çok hoşlanmıyorum o alanın içinde olmayı ama şunu söylüyorum “kim bilir o içindeki çocuk hangi sebepten, inanç kodundan dolayı tetiklendi de böyle reaksiyon veriyor” yani yargılarım epey bi azaldı..
Tabi burda şu ayrım önemli.. evet içimizde her türlü duygu var ama biz hangi davranışı göstermeyi seçiyoruz.. neye izinimiz var? ben bugün hala birşeyler olduğunda sinirlenebiliyorum.. kabul ettim.. niye hâlâ sinirleniyorum diye kendimi hırpalamamayı seçtim.. bazen bu haklı öfke işime de yarıyor ve kullanıyorum.. öfke bazen öyle bir kararlılık enerjisini de beraberinde getiriyor ki, karşındaki kişi bunu görüyor, buna bilinçli izin veriyorum.. bağırıp çağırmıyorum ama duygum anlaşılıyor, anlaşılsın diyorum zaten.. iznim var.. şimdi ben bu duygumdan ve bu duygumu hissettirmemden dolayı kötü bir insan mıyım? Bana göre hayır.. insanım işte.. ama bu duyguların farkında olmayıp, kontrol de edemiyorsan gerçekten zararlı sonuçları yok mu, bu öfke şiddete dönüşüp nice kıyımlara, savaşlara, cinayetlere yol açmıyor mu? Ya da kıskançlık ve haset..
İşte yine burda farkındalık, bilinç seviyesi, kendini bilmek devreye giriyor..
Bütün insan olmak, iyi insan olmayı kapsıyor olsa da, gölge taraflarını kabul edebilmekten geçiyor… bastırıp yüzleşmediğin gölge yanların kaderin olarak karşına çıkıyor..